28 Haziran 2009 Pazar

güneşi görmedik daha ama..


güven bana
nezaman bilmem

ama içimizde bir tohum var

hisset bak

sende de var

işte orada

çok acıcak
bak acıyor da
ama çatlıcak
geçicek hepsi
güneşi görücez
sonunda
yeşil yapraklarımızla
aydınlığı bulabilmek için hepsi

aşk seni mutlu ediyorsa aşktır

acıtıyorsa bu kadar
adını sorma

bilmem çünkü ben
çünkü acının tarifi yoktur..

''bu yazı güneş için yazılmıştır. sevgilerle..''

23 Haziran 2009 Salı

daha duymadım..


nereden başlasam bilemiyorum..
karmaşık bir günün anatomisini çıkarmam lazım çünkü..

bugünü Perko ile geçirdim ve herzaman olduğu gibi çok keyif aldım. ama o beni hep bekletir, ya iskelede ya da Haldun Taner'in önünde. onu beklerken aradığım arkadaşımdan aldığım haberle gözlerim biranda doldu.ama ben ağlamadım..

biraz kafede sohbet ettikten sonra biraz da çalıştığı oyunlara göz attık.William Shakspeare'den birkaçı ve bir de Gergedanlar.. bu oyunun ben de özel bir anlamı vardır.


günün en huzurlu anı sahildeydi yine.. hatırlıyorum da Perkomun ben nezaman sıkıntıyla denize baksam orada hep yunuslar olur dediğini ve işte yunuslar bugün ikimizi görmeye gelmişti.. Perkonun sevinçle işte lafımın ispatı demesini görmeliydiniz.
ben de yunusları çok severim. balkonda geçirdiğim vakitlerde onları görmek gibisi yoktur.

bugün birlikte bulutları birşeylere benzettik; biri ata, diğeri sarılmış iki sevgiliye, bir diğeri de dehşete kapılmış bir yüz ifadesiyle..

yaşadığımız aşklar, ilişkilerimiz, kurduğumuz bağlar hepsi birer kimlik arayışıydı galiba.
bazıları için oyundu bunlar.. bir anda hayatımıza girdiler ve bir anda çıkmayı seçtiler.. ama biz nasıl yenildik ki, hem de hiç oynamadan oyunu. işte cevabı bulmak için içe yapılan bir yolculuğa ihtiyacım var; sessizliğe doğru.
çünkü ben kayboldum, kafamın içinde duyduğum onlarca ses arasında.hepsi sustuğunda tek bir şeye ihtiyacım var; tek bir sese.. bir tohumun büyümeye başladığı ilk anda duyulan çıtırtı..işte buldum onu, ama daha duymadım...

22 Haziran 2009 Pazartesi

sona doğru



göremezsin gözlerini kapatmadan
hissedemez misin yanağını okşayan rüzgarı

sararmış yapraklar omzuna düşmeden
uyuyamaz mısın huzur içinde

huzur; taş ve topraktır bu yerlerde
dinlemektir ötüşen kuşları
ve doğanın ilahisini

işte burası benim evim;
ışık süzer yaprakların arasından
hiç bir insan şahit olmamıştır

ve biz çok azaldık
azaldıkça unutuldu her birinin adı

onlar...
ağır ama sağlam adımlarla yürüyorlar
doğruca kendi sonlarına..
her adımda sarsılıyor yer
cevap veriyor toprak ana
fısıldıyor her şarkısında

'kaybetmek olsa da bu yolda

umuda yürümek gibisi var mı?
toprağa eker gibi bir tohumu
yarına umut ekmek için..'

13 Haziran 2009 Cumartesi

mantık peşindesin sen ama


mantık peşindesin sen
ama kalbinle yaşıyorsun
insan seçiyorsun sen
illa o olsun diyorsun
başkasıyla mutlu olmak yerine
onun mutsuzluğunu yeğliyorsun
bildiğin sularda boğulmak denir buna
boğulmadan önce nefes alma çabası..

bu oyunu kaybettik ama
hala oynamaya gücün var mı?
bu oyun adil değil bilirsin
bazen herşeyini alır
elin kalır havada.
sen kendi kendine sokulursun
çünkü soğuktur hava.
en çokta ellerin üşür.
bilirsin neden.
en çok gözlerin yanar
gözgöze gelmeyeli çok olduğundandır.

12 Haziran 2009 Cuma

ayrıca

bloga son gönderdiğim şiirden sonra bir ninni eklemeden olmazdı.
ben uyurken çalan şarkılardan biri ; işte ' Pan's Labyrinth Lullaby'.


10 Haziran 2009 Çarşamba

bana güzel bir ninni söyle


bir kelebek ateşe kanat çırpıyor sessiz sedasız
ama var gücüyle hevesli
bense mumu söndürüyorum
hayatı kurtuluyor
haberi bile yok
şimdi karanlıkta yön bilmeden uçuyor
ve ona kalan sadece ay ışığı


bana güzel bir ninni söyle
uyumak için değil
bana güzel bir ninni söyle
sesine hasretim çünkü

yatağım uyumak için değil
düşünmek için sanki
düşünceler peşisıra geliyor
bir arkadaki ötekini itiyor
bense saat yönünde dönüyorum

neredesin kim bilir?
kimlere söyledin ismini?
kimlerle gülüyorsun?
sus ve bana bir ninni söyle
anladığım bir dilde olmasa da olur
rüyalara ihtiyacım var
sonra annem seslensin
ve ben hayata uyanıyım..

6 Haziran 2009 Cumartesi


bu akşam kelimenin tam anlamıyla 'lego' gibiyim. kendime ne şekil versem diye düşünüyorum; hem de kendimden kalan parçalarla..

bir setin eksik parçaları olarak renk renk ayırdım hepsini.

öyle zor geliyor ki seçmek.

sadece bir renkte parçalar mı seçsem; yoksa her renkten biraz alıp gökkuşağı gibi mi devam etsem yola?

içinde yaşadığım tek renkten oluşan insan kalabalığında sırıtmak pahasına...

5 Haziran 2009 Cuma

güneş ve ben


her sabah doğan güneş
hiç yorulmaz mısın sen?

sana bir resim çizsem
içinde bolca mor


tek elim kalemde olsa
diğeri umuda dokunan bir yerlerde zaten

kusura da bakmazsın sen hani
kelimeleri tükettim çünkü ben
hem de hoyrat davrandım

saklamadım tek birini


.......................................
her sabah doğan güneş
sen hiç yorulmaz mısın?


beni ısıtmaz mısın?

bir başka ten olmadan

gözlerimi kamaştırmaz mısın?
bir başka güzel görmeden

kalbimi hızlandırmaz mısın?
gökkuşağına dokunmadan...

3 Haziran 2009 Çarşamba

gerçekten öte masaldan beri



bize yeni bir şey lazım;
mutlu bir son mesela.

yüzleşmekten korkmayıp
artık yeni bir masala başlamak için.
kendimizi nadasa bırakıp
ardından umut ekmek için
.

hikayeleri sevmem ki ben
hem de masallar varken.

günlük hayatın sıkıcılığından arınmış

çarpık ilişkilerden yoksun
iyi de kötü de kendini sakla-ya-mazken
hayat nekadar da kolay olurdu...
...........................................

gecenin köründe
izleyip bir yıldızı

akıntıya karşı yüzen çocuk
işte sen!

ellerin nekadar da küçük
aklından geçenleri
paylaşmaz mısın bizle?
hafızanı zorlasan
adını hatırlamaz mısın?