11 Ağustos 2011 Perşembe

19 Temmuz 2010 Pazartesi

The sword and the pen


.......
What if the sword kills the pen
What if the god kills the man
And if he does it with love
Well then it's death from above
And death from above is still a death
..........

Regina Spektor

26 Haziran 2010 Cumartesi

....

Üçümüz de sustuk ve onu beklemeye koyulduk.Saatlerimiz yoktu. Bu nedenle vaktin kaç olduğunu anlamak için gökteki bulutlara baktık. Martılara baktı. Uzaktaki ana caddeden geçen tramvayın kapmana uğultularını dinledik. Kilise çanlarına kulak verdik. 8.10 vapurunun boğuk düdük sesini duyar mıyız diye kulak kabarttık.

Geldi. Yüzünde hep o utangaç gülümseme, yaramaz bir kız çocuğu gibi seksek oyunu adımlarıyla geldi. Olanca güzelliğiyle geldi. Lamartin Caddesi'nden çıkıp geldi. Aşıklar Sokağı'ndan geçip geldi.

O güzelim başını hafifçe eğerek üçümüze de selam verdi. Bize çok kısa bir an için baktı. O bakışta hem acıma, hem sevgi, hem şefkat, hem de mutluluk vardı. Kısacık bir an için bize, biz üç erkeğe annemiz, ablamız, kız kardeşimiz, arkadaşımız, omuzdaşımız ve sevgilimizmiş gibi baktı. O an ağlamaklı olduk.

Sonra bize arkasını döndü. Sokağın ortasına yürüdü ve hafifçe 'hey' diye seslendi. Atlı Ases Sokağı aynı anda yüzlerce kediyle doldu. Sarmanlar, tekirler, karalar,samurlar,sütbeyazlar, kirloşlar, pamuklar, tekmili birden tevatür güzel kadının çevresini sardı. Yeşil, mavi, kahverengi, bal rengi, siyah gözleriyle kadına bakmaya durdular. Güzel kadın bir ikisinin başını okşadı. Bir ikisine 'Cahide', 'Siyami', 'Şıllık', 'Keş' diye seslendi ve isimlerini duyan kediler hemen kadına yanaştılar.

.....

Güzel kadın şimdi iyice gülümsüyordu. Sonra bize, hayranlıkla ona bakmakta olan üç erkeğe döndü. Ne de olsa aşkın 'geçmiş zaman kipini' de 'gelecek zaman kipini' de bilen, onca yürek yangını yaşamış biriydi o. Bizim, biz o üç erkeğin nasıl bir umutsuzluk, özlem ve yalnızlık burgacında yitip gitmekte olduğumuzu da gayet iyi biliyordu.

Fısıldadı. ''üzgünüm, geçer diyemeyeceğim'' dedi, ''çünkü asla geçmiyor ve katlanarak artıyor.'' diye ekledi. Sonra yine fısıldayarak konuştu. Bize, acı içindeki o üç erkeğe, ''asıl terk edilenin, terk eden olduğunu anlamıyor kimsecikler, terk eder görünen, neşteri ortak yaraya batırabilendir, çünkü bu güç iş ona bırakılmıştır, yitirdiklerini, yitireceklerini, çekeceği acıları bilse de gerekeni yapmak zorundadır, daha azla uzlaşmacı değildir''.

Soluklandı. Yine utangaçça güldü ve '' benim gibi yapın, nereye olduğunu bilmeden ve durmadan yürüyün'' dedi. Sonra da arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı.

....

Lemi Özgen'in Tomris Uyar için olan yazısı

23 Haziran 2010 Çarşamba

Forgotten Sorrow


Don't cry for me, how easy love has gone.
Try to see, how deep my despair is
Come winds of fate and time, take my tearful memories.

Call out to thee, sing your name in sweet harmony
but only the echoes fade away.
Crying breeze to thee every moment with chiming wind
where has the silent tears gone.

Don't sigh for me, your fate rings false to me,
try to see the shards of history.
Darkness fills my heart and I'm laughing loud on all that's passed us by.

Call out to the, sing your name in sweet harmony
the wind blows endlessly.

Roaming around whirly world, rough breath in dark, cruel blades and tears in sorrowful days.
Burning away hollow hopes, wrong pray for God where have the angels gone?
so I need to weep myself out gently, blindly.

Please come to me, come dusk, the past will flee,
try to see the new dawn what brings hope faintly.

21 Mart 2010 Pazar

buz parçası


zaman akmıyor sanki devriliyor önümde
sürekliliğe değil sıçramalara teslim ediyor kendini zaman..

kabuklarını delip çıkan kelebekler gibi

sanki her biri ölümün sırrını çözmüş içinde

yine de pencerenin camına çarpa çarpa ölüyorlar.


adım adım belki
ölçü ölçü yaklaşıyor saatim,
biliyorum.
kendime 'unutma' reçeteleri yazıyorum.

bu karanlıktan başka bir karanlık varsa

ne özlem barındırıyor ne de korku.

hiçkimseyi ya da hiçbir şeyi suçlamadım
dokunaklı bir çağrıya kızdım en çok..

'normal' insanların saçma hayatlarına özendim
özendim ve taklit ettim.
hayal kırıklıklarımı doldurdum ceplerime her seferinde.
yarım bırakıp, terkettiğim olay yerlerini özlemedim hiç.

karanlıkta bile parlayan taşlar topladım yerlerine
bir meleğin kanatlarına diktim gözlerimi
belki uçabilirim bahar gelmeden
erimesin elimdeki buz parçası diye..
YerÇekimi

28 Şubat 2010 Pazar

'... yine de, en kışsı ruh hâlimde, sahibim renklerin ve tüm çiçeklerin varoluşunu boykot etmenin mutlak gücüne...''

''je n'étais coeur qui battait''
''ben sadece atan bir kalptim.''

SYLVIA PLATH

25 Şubat 2010 Perşembe


Yeryüzüne tohum gibi saçmışım ölülerimi,
kimi Odesa'da yatar, kimi İstanbul'da, Pırağ'da kimi.

En sevdiğim memleket yeryüzüdür.

Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi.
16 Ağustos 1959
Nâzım Hikmet