31 Aralık 2009 Perşembe


Ruh zenginliği kazanmış olanlar, yaşamı acısıyla, mutluluğuyla, ihanetiyle, çirkinliğiyle kabul edenlerdir.Onlar ki kaybetme sanatını öğrenmişlerdir; bu yüzden yaşama katlanabilme yeteneğini geliştirmişlerdir.

Ahmet ÜMİT

23 Kasım 2009 Pazartesi


1 Ekim

Şimdiden lodosu özledm. Lodosun gözü yaşlıdır derdi anneannem. Lodos estikten sonra yağmur beklerdim hemen ben de. Mevsim eğer yazsa yağmadığına sevinirdim, yağacak her şey mahvolacak diye ödüm kopardı. Şimdi bir rüzgâr esti ama adı nedir hızı nedir anlayamadım. Batıya geldim pusulam şaşıyor gitgide.


18 Ekim


Geçiyor. Yaşadığım anlar günler zamanlar mevsimler öyle geçiyor ki bana sadece onların geçtiğini düşünmek bile acı veriyor.
Süreklilik belki sadece bir görüntü ama elbette görüntüden vazgeçemeyiz. Görüntü dünyanın tuzu biberi.

Evsizlik Defteri- Kuzey'in günlüğünden

13 Ekim 2009 Salı


... Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun!
Fakat şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyâya;
Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya.

Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı
İsteyince şapkayı ters giymek, karşışanı
Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya
Kalemine sarılmak ve ancak duya duya

Yazmak, sonra da gayret tevazuyla kendine;
''Çocuğum!'' demek, Bütün bunları hoş gör yine,

Hoş gör bu çiçekleri, hatta bu kuru dalı,
Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı!
Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,

Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.

Ara hakkını hattâ kendi nefsinden bile.

Velhasıl bir tufeylî zilletiyle

Tırmanma! Varsın boyun olmasın söğüt kadar,

Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?

Kavaklar sıra sıra dikilse de karşına

Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!


Edmond Rostand

3 Ekim 2009 Cumartesi

Düş Yüklü Gece Duası

Geçiyor yer, yer boyunca;
ama sen, deniz,
geçiyorsun gök boyunca.
Nasıl bir gümüş ve altın ışığının
güvencesiyle,
işaret ediyor bize yıldızlar
yolu!- Denirdi ki
bedenin yoludur toprak,
ruhun yoludur
deniz-.
Evet, öyle görünür
tek yolcusudur denizin, ruh,
ve beden, yalnız,
kaldı orada, sahillerde,
onsuz uzanarak kıyıda,
ağır, soğuk, ölüme eşit.
Ne çok bezenmekte
yolculuğu denizin, ölümünkine,
sonsuz yaşama!

Juan Ramon Jimenez
Çeviren: Ulaş Başar Gezgin

21 Eylül 2009 Pazartesi

'' Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. Bilmiyorum, nerede, nezaman. Ve işte o bittiği yerde başladı. Acının sonunda. Acı ile.''

Bir kanepede oturarak öleceğim
ve hiçbir yere kaldırmayacaklar beni
Ölüme giden yol çok uzun
Yoruyor beni
Hastalık hiçbir şeyi değiştirmedi
İntihar etmek istedim
İyi ettiler
Delirdim gene iyi ettiler
Artık yapabilecek birşey kalmadı.

Tezer Özlü

12 Eylül 2009 Cumartesi

Hiç Birşey Olmuyor İki Kez

Hiçbir şey olmuyor iki kez
ve olmayacak da.Bu nedenle işte
deneyimsiz doğmuşuz
ve rutinsiz öleceğiz.

En aptal öğrencileri
olsak da dünya okulunun
yinelemeyeceğiz dönemi
ne kışın, ne de yazın.

Yinelenmeyecek tek bir gün bile,
birbirine benzer iki gece yok.
Ne aynı olan iki öpücük,
ne de gözlere bakan aynı bakışlar.

Dün, hani birisi adını söylediğinde
yanımda yüksek sesle,
bir gül düşmüştü sanki
açık bir pencereden içeri

Bugün birlikte olduğumuzda
Çevirdim yüzümü duvara
Gül? Gül nasıl görünürdü sahi?
Çiçek miydi? Taş mıydı yoksa?

Sen , o kötü saat
neden karışıyorsun gereksiz korkuyla.
Varsın- öyleyse geçmelisin.
Geçeceksin- işte güzel olan.

Yarı sarılmışız gülümsüyor,
Anlaşmayı deniyoruz,
Birbirimizden farklı olmamıza karşın
İki saf su damlası örneği.

Çeviri: Neşe Taluy YÜCE- Agnieszka Ayşen LYTKA

2 Eylül 2009 Çarşamba

okyanustaki çocuk


sırt çeviriyoruz dünya felaketlerine
açlığa, savaşlara, hastalıklara..


okyanusun derinlerinde başladı yaşam
son bulmalı orada belki..

ya da yeniden doğmalı oradan umut!

bizler gömdük umutlarımızı toprağa

arkasından mırıltılı dualar..
kalplerimizin asma kilitleri
hep yarına bırakıldılar..


silahlar kurtarmaz bizi!

açlıktan, savaşlardan, hastalıklardan..
gözlerimizden giren kirliliği,
temizlemez kalplerimizi bir saflığa doğru..

silahlar kurtarmaz bizi!
belki bir çocuğun kahkahası.
içi gülen gözleriyle
taş kesen kalplere karşı..
silahlar kurtarmaz bizi!

bir çocuğun saflığı belki
okyanusun içinden gelir
günahkâr yeryüzünü doğru...

28 Ağustos 2009 Cuma

yağmur da hep seni



derinlerinde neler saklı
hep dert aramaklı mı halin
hem su hem ateşsin demişsin
hem sürükler hem ısıtırsın asıl sen

herkesi özlersin..herkesi..
hep sevdiklerin uzakta be çocuk
geri de mi bırakırlar seni
yoksa hiç yanında olmadılar mı

açıktaki yelkenli gibi
güneş parlarken serpiştiren yağmur
yağmuru hep seviyorum
yağmur da hep seni..

11 Ağustos 2009 Salı

gemiler


tek tek katlıyordu kağıtları
gözleri arıyordu hiç görmediği yerleri
değiyordu ayakları oturduğu yerden suya

ateş vardı kalbinin içinde

oturduğu topraktan gelen gücü

ve tek tek katlıyordu kağıtları
hepsinden birer gemi..
arkasından bakıyordu suya saldıklarının
her kağıtta bir umut..
her gemide bir sevinç
her dalgada bir hüzün..
ve katlıyordu kağıtları
suya bakarken tek tek..

31 Temmuz 2009 Cuma

beyaza yürüme


içimde tütsülenmiş bir ruh taşıyorum
ateşten biraz kararmış
içimdeki tanrı gülüyor buna
sen seçtin diyor günahlarını

bir müzik kutusundan gelen ninni gibi
bir masalı anlatıyor kahkahası
bazen yürüyen bir şato
bazense uçan
ama hiç yerinde durmuyor.

bazen ateşe dönüyor
bazen suya.
bazen özünden ayrılıp
bazen özüne dönüyor.
hem hiç hem hep oluyor karşımda
aynanın karşısında duruyorum
içimdeki hala gülüyor buna

tütsülenmiş ruhum var diyorum ona
beyaza yürüdükçe siyahlaşan.

21 Temmuz 2009 Salı

şaşıp kalma üstüne


Sevebilirim,
hem de nasıl,

dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi.

Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi,kinciliği değil.

Anlayabilirim
çoğu kez burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve dövüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.

Yazık.

1963 Şubat,Tanganika
Maranga Oteli
Nâzım Hikmet

çok sevdiğim bu şiiri sizinle paylaşmak istedim..

19 Temmuz 2009 Pazar

uçamıyorum tepesi



biri geliyor
fırtınayla beraber

yaşanmışlıklarla

üzgünüm..
seni daha fazla sevemedim
kanatların da kırılmış göremedim
çünkü ben sessizdim
hiçte telaş etmedim
aslında bir tepedeydim
'uçamıyorum tepesi'

11 Temmuz 2009 Cumartesi

açık denizlere


gece çöküyor
her renk koyulaşıyor etrafımda

yanlış anlamalar zincirinin halkaları
zihnimin çarklarını çeviriyor durmaksızın

birileriyse ölüyor
yer açıyor aslında birilerine
karşılıklı birbirlerine yer gösteriyorlar

barışa nazır kıyılardan
çözülüyor halatlar fırtınalara
zaten sakin denizlerde yazılmazdı efsaneler

o fırtınaları severken
sen sakin denizlere açardın yelkenlerini
zordu ortak rotalar çizmeniz
sen savaşırdın hissettiklerin için
o okadar cesaretli değildi oysa
hiç pişman değilsin herşeye râmen
okadar çok şey öğrendin ki
kendine sahip çıkabilmeyi

biliyorum zor bir karardı
ama uzun vadede iyi olandı

28 Haziran 2009 Pazar

güneşi görmedik daha ama..


güven bana
nezaman bilmem

ama içimizde bir tohum var

hisset bak

sende de var

işte orada

çok acıcak
bak acıyor da
ama çatlıcak
geçicek hepsi
güneşi görücez
sonunda
yeşil yapraklarımızla
aydınlığı bulabilmek için hepsi

aşk seni mutlu ediyorsa aşktır

acıtıyorsa bu kadar
adını sorma

bilmem çünkü ben
çünkü acının tarifi yoktur..

''bu yazı güneş için yazılmıştır. sevgilerle..''

23 Haziran 2009 Salı

daha duymadım..


nereden başlasam bilemiyorum..
karmaşık bir günün anatomisini çıkarmam lazım çünkü..

bugünü Perko ile geçirdim ve herzaman olduğu gibi çok keyif aldım. ama o beni hep bekletir, ya iskelede ya da Haldun Taner'in önünde. onu beklerken aradığım arkadaşımdan aldığım haberle gözlerim biranda doldu.ama ben ağlamadım..

biraz kafede sohbet ettikten sonra biraz da çalıştığı oyunlara göz attık.William Shakspeare'den birkaçı ve bir de Gergedanlar.. bu oyunun ben de özel bir anlamı vardır.


günün en huzurlu anı sahildeydi yine.. hatırlıyorum da Perkomun ben nezaman sıkıntıyla denize baksam orada hep yunuslar olur dediğini ve işte yunuslar bugün ikimizi görmeye gelmişti.. Perkonun sevinçle işte lafımın ispatı demesini görmeliydiniz.
ben de yunusları çok severim. balkonda geçirdiğim vakitlerde onları görmek gibisi yoktur.

bugün birlikte bulutları birşeylere benzettik; biri ata, diğeri sarılmış iki sevgiliye, bir diğeri de dehşete kapılmış bir yüz ifadesiyle..

yaşadığımız aşklar, ilişkilerimiz, kurduğumuz bağlar hepsi birer kimlik arayışıydı galiba.
bazıları için oyundu bunlar.. bir anda hayatımıza girdiler ve bir anda çıkmayı seçtiler.. ama biz nasıl yenildik ki, hem de hiç oynamadan oyunu. işte cevabı bulmak için içe yapılan bir yolculuğa ihtiyacım var; sessizliğe doğru.
çünkü ben kayboldum, kafamın içinde duyduğum onlarca ses arasında.hepsi sustuğunda tek bir şeye ihtiyacım var; tek bir sese.. bir tohumun büyümeye başladığı ilk anda duyulan çıtırtı..işte buldum onu, ama daha duymadım...

22 Haziran 2009 Pazartesi

sona doğru



göremezsin gözlerini kapatmadan
hissedemez misin yanağını okşayan rüzgarı

sararmış yapraklar omzuna düşmeden
uyuyamaz mısın huzur içinde

huzur; taş ve topraktır bu yerlerde
dinlemektir ötüşen kuşları
ve doğanın ilahisini

işte burası benim evim;
ışık süzer yaprakların arasından
hiç bir insan şahit olmamıştır

ve biz çok azaldık
azaldıkça unutuldu her birinin adı

onlar...
ağır ama sağlam adımlarla yürüyorlar
doğruca kendi sonlarına..
her adımda sarsılıyor yer
cevap veriyor toprak ana
fısıldıyor her şarkısında

'kaybetmek olsa da bu yolda

umuda yürümek gibisi var mı?
toprağa eker gibi bir tohumu
yarına umut ekmek için..'

13 Haziran 2009 Cumartesi

mantık peşindesin sen ama


mantık peşindesin sen
ama kalbinle yaşıyorsun
insan seçiyorsun sen
illa o olsun diyorsun
başkasıyla mutlu olmak yerine
onun mutsuzluğunu yeğliyorsun
bildiğin sularda boğulmak denir buna
boğulmadan önce nefes alma çabası..

bu oyunu kaybettik ama
hala oynamaya gücün var mı?
bu oyun adil değil bilirsin
bazen herşeyini alır
elin kalır havada.
sen kendi kendine sokulursun
çünkü soğuktur hava.
en çokta ellerin üşür.
bilirsin neden.
en çok gözlerin yanar
gözgöze gelmeyeli çok olduğundandır.

12 Haziran 2009 Cuma

ayrıca

bloga son gönderdiğim şiirden sonra bir ninni eklemeden olmazdı.
ben uyurken çalan şarkılardan biri ; işte ' Pan's Labyrinth Lullaby'.


10 Haziran 2009 Çarşamba

bana güzel bir ninni söyle


bir kelebek ateşe kanat çırpıyor sessiz sedasız
ama var gücüyle hevesli
bense mumu söndürüyorum
hayatı kurtuluyor
haberi bile yok
şimdi karanlıkta yön bilmeden uçuyor
ve ona kalan sadece ay ışığı


bana güzel bir ninni söyle
uyumak için değil
bana güzel bir ninni söyle
sesine hasretim çünkü

yatağım uyumak için değil
düşünmek için sanki
düşünceler peşisıra geliyor
bir arkadaki ötekini itiyor
bense saat yönünde dönüyorum

neredesin kim bilir?
kimlere söyledin ismini?
kimlerle gülüyorsun?
sus ve bana bir ninni söyle
anladığım bir dilde olmasa da olur
rüyalara ihtiyacım var
sonra annem seslensin
ve ben hayata uyanıyım..

6 Haziran 2009 Cumartesi


bu akşam kelimenin tam anlamıyla 'lego' gibiyim. kendime ne şekil versem diye düşünüyorum; hem de kendimden kalan parçalarla..

bir setin eksik parçaları olarak renk renk ayırdım hepsini.

öyle zor geliyor ki seçmek.

sadece bir renkte parçalar mı seçsem; yoksa her renkten biraz alıp gökkuşağı gibi mi devam etsem yola?

içinde yaşadığım tek renkten oluşan insan kalabalığında sırıtmak pahasına...

5 Haziran 2009 Cuma

güneş ve ben


her sabah doğan güneş
hiç yorulmaz mısın sen?

sana bir resim çizsem
içinde bolca mor


tek elim kalemde olsa
diğeri umuda dokunan bir yerlerde zaten

kusura da bakmazsın sen hani
kelimeleri tükettim çünkü ben
hem de hoyrat davrandım

saklamadım tek birini


.......................................
her sabah doğan güneş
sen hiç yorulmaz mısın?


beni ısıtmaz mısın?

bir başka ten olmadan

gözlerimi kamaştırmaz mısın?
bir başka güzel görmeden

kalbimi hızlandırmaz mısın?
gökkuşağına dokunmadan...

3 Haziran 2009 Çarşamba

gerçekten öte masaldan beri



bize yeni bir şey lazım;
mutlu bir son mesela.

yüzleşmekten korkmayıp
artık yeni bir masala başlamak için.
kendimizi nadasa bırakıp
ardından umut ekmek için
.

hikayeleri sevmem ki ben
hem de masallar varken.

günlük hayatın sıkıcılığından arınmış

çarpık ilişkilerden yoksun
iyi de kötü de kendini sakla-ya-mazken
hayat nekadar da kolay olurdu...
...........................................

gecenin köründe
izleyip bir yıldızı

akıntıya karşı yüzen çocuk
işte sen!

ellerin nekadar da küçük
aklından geçenleri
paylaşmaz mısın bizle?
hafızanı zorlasan
adını hatırlamaz mısın?

30 Mayıs 2009 Cumartesi

...


sevdim seni bir şekilde
hüzün var diye belki gözlerinde
eğer sever gibi sarılırsan da
bu vücut bedava sana

aslında derdim; çok gençsin daha
20’yim dedi ama ruhum tam 1000 yaşında
kayalar kesti ayaklarımı
yine de bir şeyler hissetmek güzel hala
bu dalgakıranda

tek başıma bu vücutla fırlatıldım dünyaya.

Teoman'ın 'Fahişe' adlı şarkısının en sevdiğim kısmını paylaşmak istedim.