26 Haziran 2010 Cumartesi

....

Üçümüz de sustuk ve onu beklemeye koyulduk.Saatlerimiz yoktu. Bu nedenle vaktin kaç olduğunu anlamak için gökteki bulutlara baktık. Martılara baktı. Uzaktaki ana caddeden geçen tramvayın kapmana uğultularını dinledik. Kilise çanlarına kulak verdik. 8.10 vapurunun boğuk düdük sesini duyar mıyız diye kulak kabarttık.

Geldi. Yüzünde hep o utangaç gülümseme, yaramaz bir kız çocuğu gibi seksek oyunu adımlarıyla geldi. Olanca güzelliğiyle geldi. Lamartin Caddesi'nden çıkıp geldi. Aşıklar Sokağı'ndan geçip geldi.

O güzelim başını hafifçe eğerek üçümüze de selam verdi. Bize çok kısa bir an için baktı. O bakışta hem acıma, hem sevgi, hem şefkat, hem de mutluluk vardı. Kısacık bir an için bize, biz üç erkeğe annemiz, ablamız, kız kardeşimiz, arkadaşımız, omuzdaşımız ve sevgilimizmiş gibi baktı. O an ağlamaklı olduk.

Sonra bize arkasını döndü. Sokağın ortasına yürüdü ve hafifçe 'hey' diye seslendi. Atlı Ases Sokağı aynı anda yüzlerce kediyle doldu. Sarmanlar, tekirler, karalar,samurlar,sütbeyazlar, kirloşlar, pamuklar, tekmili birden tevatür güzel kadının çevresini sardı. Yeşil, mavi, kahverengi, bal rengi, siyah gözleriyle kadına bakmaya durdular. Güzel kadın bir ikisinin başını okşadı. Bir ikisine 'Cahide', 'Siyami', 'Şıllık', 'Keş' diye seslendi ve isimlerini duyan kediler hemen kadına yanaştılar.

.....

Güzel kadın şimdi iyice gülümsüyordu. Sonra bize, hayranlıkla ona bakmakta olan üç erkeğe döndü. Ne de olsa aşkın 'geçmiş zaman kipini' de 'gelecek zaman kipini' de bilen, onca yürek yangını yaşamış biriydi o. Bizim, biz o üç erkeğin nasıl bir umutsuzluk, özlem ve yalnızlık burgacında yitip gitmekte olduğumuzu da gayet iyi biliyordu.

Fısıldadı. ''üzgünüm, geçer diyemeyeceğim'' dedi, ''çünkü asla geçmiyor ve katlanarak artıyor.'' diye ekledi. Sonra yine fısıldayarak konuştu. Bize, acı içindeki o üç erkeğe, ''asıl terk edilenin, terk eden olduğunu anlamıyor kimsecikler, terk eder görünen, neşteri ortak yaraya batırabilendir, çünkü bu güç iş ona bırakılmıştır, yitirdiklerini, yitireceklerini, çekeceği acıları bilse de gerekeni yapmak zorundadır, daha azla uzlaşmacı değildir''.

Soluklandı. Yine utangaçça güldü ve '' benim gibi yapın, nereye olduğunu bilmeden ve durmadan yürüyün'' dedi. Sonra da arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı.

....

Lemi Özgen'in Tomris Uyar için olan yazısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder